Bu sabah erkenden hazırlandık. Bundan kastım, erken uyanıp bavulumuzu toplamamız, kahvaltılarımızı yapıp bizi kamp alanına taşıyacak otobüste yerlerimizi almamız. Bu her sabahın rutini. Sektirmeden ve gecikmeden yapmak gerek, yoksa enerji ve zaman kayıpları yaşamak demek olur. Otobüs şoförümüz de aksi aksi bir Alman. 30 saniye beklemiyor. Kornayı basıyor ve hızla ve hınçla hareket ettiriyor aracını.
Otobüs bizi kamp alanına getirdi. Hakan otobüsün basamaklarından inerken çok kötü kaydı ve belinin sağ yanını basamaklara şiddetle vurdu. Hakan çok fit bir sporcudur. Ne olursa olsun, kaza geliyorum demiyor. Dakikalar sürdü kendini toplaması; belli ki canı çok yanıyordu. Bir ara elini formasının sağ arka cebine sokup cep telefonunu çıkardı. Cep telefonu düz şeklini yitirmiş, yay gibi olmuştu. Camı da paramparça idi. Avuntumuz cep telefonunun o sağlam darbeyi karşılamış ve azaltmış olması oldu. Bu darbeye rağmen Hakan bisikletine bindi ve bugünkü parkuru tamamladı.
Yollara koyulmadan önce bugüne özel daha önceden kararlaştırdığımız üzere, üstümüzde Umuda Pedal formaları olduğu halde topluca resimlerimizi çektik ve yola koyulduk. Bugün kimse uzun parkuru seçmemişti. Yolumuz İsveç’in batı sahilleri boyunca kuzeyden güneye doğru uzanan 98 km.lik bir yoldu. Rüzgarlı bir gündü; bununla birlikte hakim rüzgarlar kuzeyden esiyordu. u da sürüş keyfimizi artırdı diyebilirim. Rüzgara karşı sürüyor olsaydık… İşte o zaman gün bitmek bilmezdi. Hoş, kuzey ülkelerinde yaz zamanı zaten bu günler bir türlü bitmiyor. Güneşin kararması 22:30’u buluyor!
Geçtiğimiz yollarda çok sayıda yazlık tipi yerleşke ve ev gördük. Düşündüm durdum. Yazlık zevki belli ki sadece bize özgü değilmiş. Bizde her ne kadar deniz suyu sıcaklığı daha yüksek, yaz gün sayısı daha fazla ise de bu insanlar soğuk havaya bizden çok daha alışık. Onlar için havanın güneşli olması eşine az rastlanır bir durum. Tadını çıkarmaya bakıyorlar, güneşli günlerin.
Yol boyu yeşillik gani gani. Evler bakımlı. Bahçeler bakımlı. Yollar temiz. Biz de bu güzellikleri içimize sindirerek yolları kat etmeye baktık.
Halmstad’a varıp otelimize girdikten sonra duş, dinlenme derken yürüyerek şehrin merkezinde sempatik bir yer bulduk. Restoranlardan hangisi seçeceğimize gurmemiz Erkan karar vermeye çalışırken gözüne hoş görünen bir İtalyan restoranını seçti. Oturduk, yemek siparişi verirken bir de baktık ki restoran sahipleri ve çalışanları Türk! Bir de sıcakkanlı, ikramperver ve bonkör çıktılar ki… Yemekleri çok lezzetli. Her türlü nazımızı çektiler. Ve fiyatları çok uygun. Günlerdir İsveç’teki fiyatların yüksekliğinden dem vururken Cyrano restoran bize ilaç gibi geldi. Yirmi dört kişi orada yemek yedik. Hatta biraz fazla yedik. Ama çok güzel doyduk. Size de önerilir: Halmstad’da Cyrano restoran.


