[av_heading heading=’Gruplar, İsveç’ten sonra bambaşka bisiklet anlayışı ve daha yoğun yerleşim, Kopenhag, deniz kızı, bisiklet taksi, Koge, annem’ tag=’h1′ style=” size=” subheading_active=” subheading_size=’15’ margin=” margin_sync=’true’ padding=’10’ color=” custom_font=” av-medium-font-size-title=” av-small-font-size-title=” av-mini-font-size-title=” av-medium-font-size=” av-small-font-size=” av-mini-font-size=” av_uid=’av-jj9onflr’ custom_class=” admin_preview_bg=”][/av_heading]
[av_textblock size=” font_color=” color=” av-medium-font-size=” av-small-font-size=” av-mini-font-size=” av_uid=’av-jijwddsc’ custom_class=” admin_preview_bg=”]
Bu sabah gruplarımız, gruplarda kimin yer alacağı, grupları kimin yöneteceği ve isimleri belirlenmişti. Kaptan İlhan “Gaz” grubunun lideri olacaktı. Bir grup “Ali Baba” grubunda sürecekti. Gökhan kaptan “Gezi” grubuna liderlik yaparken bana da “Keyif” grubunu yönetmek düşmüştü. Kopenhag’a kadar bu iki grubu birleştirip “Keyifli gezi” olmasına karar verdik sonra. Bugün yolumuz da uzun değildi. Toplam 90 km. yol yapacak idik. Yolda sempatik bir köprüde durduk. Nilüfer yaprakları ile kaplı göl resimleri çektik. Kopenhag’a arıncaya dek dikkatimi çeken şey, bisikletlilerin her ne kadar çok sayıda olsalar da, İsveç’teki kadar hoşgörü ile karşılanmadığı idi. Kavşaklarda bisiklet ışıkları sayıca da azdı. Üstelik pek de İsveç’teki gibi nüfusça boş alanlarla karşılaşmıyorduk. Derken kendimizi Kopenhag’ın meşhur deniz kızının olduğu yerde bulduk Resimler çekildi. Arkadaşım Sinan’la buluştuk. Bisikletlerimizi uygun yerlere kilitleyerek yürümeye başladık. Sinan bize boğa heykellerini, yeni opera binasını, kraliçenin konutunu, tiyatro binasını, bisiklet köprüsünü gösterdi. Hava da çok sıcak ve aşırı güneşli idi. Günlerdir bizi cayır cayır yakan bir güneşe maruz kalmakta idik. Bugün de en fazlasıydı sanırım. Bacaklarımız kaskatı, ayaklarımızda yürümek için değil, pedala basma gücünü artırmak için tasarlanmış ayakkabılarla bir süre sonra yürümekten yorulmuş halde bir cafeye oturduk ve karnımızı doyurduk. Bir süre ekip gönlünce çevreyi dolaştı. Ben de Sinan’la biraz daha söyleştim. Buluşma saatimiz geldiğinde kendisinden bana taksi ayarlamasını rica ettim. O da beni bir bisiklet taksi ile bisikletlerimizi kilitlemiş olduğumuz alana kadar götürdü! Keyif grubu kanallarda tekne ile tur yapmış ve o nedenle gecikmeli olarak gelmişti. Öyle ki, bizden başka kimsenin bisikleti yoktu ortalıkta. Neyse yola koyulduk. Keyif grubu keyfince pedallara ağır ağır bastı. Kopenhag içinden çıkmak bizi her ne kadar yormuşsa da şehir dışı farklı idi. Bu kez bisiklet yolları yolun her iki yanında geniş geniş yer alıyordu. zorlanmadığımız yollardı. Sonunda Koge’ye vardık. Her zamanki rutinimiz, bisklet parkı, bavullarla otele girişi duş, yemek ve tumba yatak! Annem benim için zoru tatlılıkla başarmak, güzelleştirmek ve “anne” dediğimde içimin sıcacık duygularla dolması demek oldu. Benim bisiklet kullanmamı hala hayretle karşılıyor olsa da-sıklıkla takılıp “yarım akıllı” der- ona bugünkü sürüşümü adıyorum.
[/av_textblock]

