Milano’ya gidiş
Şefik ile otoparkta buluştuk. Daha önce arabalarımızı aynı otoparkta bırakmaya karar vermiştik. Ne de olsa otopark uygun fiyatlı idi. Biz de bisikletçiyiz, ne de olsa. Derdimiz konfor değil, pratik, çözümcü ve olanaklıysa ucuz olması. Bulduğumuz otopark tam da bu tanımlara uygundu. Taşıdığımız yük de herhangi bir araçla taşınacak gibi değildi ayrıca. İçine bisikletlerimizi sığdırdığımız kocaman bisiklet çantalarımızla gitmemiz gerekliydi.
Buraya kadar hazırlıklar aşaması sayılır. Yapmamış olduğumuz hazırlıksa aynı anda otoparkta olmak, orada buluşmaktı. Hoş bir rastlantı oldu, otoparka varmış olduğum anda önce Şefik’in bisiklet çantasını ve kırmızı bavulunu görmem, sonra da Şefik’le karşılaşmam. Arabalarımızı teslim ettikten sonra servisle alana gittik, bisiklet çantamızı ve bavulumuzu teslim ettik ve uçağımıza bindik.
Aynı uçakta bizimle gelecek olan Sait ise sabah bir azizliğe uğramış olmasına rağmen uçağa yetişti. Azizlik de öyle böyle değil. Sait sabah kendisini götürecek olan araca binmiş ve arka koltukta oturduğu yerden yazışmalarına vermiş kendini. Ta ki havalimanına varana dek. Havalimanının girişinde fark ediyor ki yanlışlıkla İstanbul Havalimanına gelmişler! Bu aşamadan sonrası 31 dakika. O süre nasıl geçti; onu Sait’e sormak gerekiyor. İstanbul’un kuzeybatısındaki bir havalimanından güneydoğusundaki ve diğer yakadaki bir diğer havalimanına gelebilmesi ve uçağı yakalaması bir mucize! Sait’in bu GBI’da bisikletini sürmesi ve bu arada bolca bağış toplamasına kutsal melekler yardımcı olmuşlar anlaşılan. O halde bu yazıyı okuyan herkesten çokça bağış bekliyoruz. Bu arada, Sait Şefik ve bana başından geçenleri anlatırken “kimseye söylemeyin ama…” demişti. Siz de kimseye söylemeyin, emi?
Think positive
Milano’da havaalanından otele transfer de önceden çalışılmış olan bir konu idi. Bu konuyu aramızda Sait üstlenmişti. Birçok firma ile yazışmış, bu arada taşıyacağımız eşyanın boyutlarını belirtmiş ve sonunda bir firmada karar kılmıştı. Dün firmadan bir görevli ile yazışırken görevlinin bagaj boyutlarını bilmediğini fark etmesi üzerine yaptığı uyarılara karşısındakinin yanıtı: “We will manage somehow” (Hallederiz)!
Bu durum bizi düşündürmeye başladı. Kara kara düşünceler içindeyken Şefik bir gezisinde Midilli’de kiraladığı araç ile ilgili bir anısını paylaştı. Arabasını kiraladığı yerden yol tariflerini almaya çalışmış Şefik. Anlatılanlar daha da kafa karıştırıcı olunca meramını anlatmaya çalışmış karşısındakine. O da ne derse beğenirsiniz? “Think positive. You can’t get lost. It’s just an island.”
Transfer
Derken uçağımız Milano’ya indi. Pasaport kontrolü, bavullarımızı ve bisikletlerimizi aldık. Ve bizi aldı bir heyecan. Bizi karşılayacaklar mı? Karşıladılar diyelim; araç eşyamızı alacak kapasitede olacak mı? Halledebilecekler mi? Neyse ki, halloldu. Ama ucu ucuna sığarak bizi karşılayan minibüse bindik.
Otelimize geldik. Odalarımıza bavullarımızı koyar koymaz ilk işimiz bisikletlerimizi çantalarından çıkarıp monte etmek oldu. Onu da yaptıktan sonra iyice acıkmış olarak Milano şehir merkezine giden bir otobüse bindik.
Afrika sıcakları
İşte burdan sonrası “hamama giren terler” oldu. İyi de, biz hamama girmedik ki! Biz Milano’dayız. O ne sıcak öyle. Bir ara Sait ve Şefik bir kitabevine girdiler. İtalyanca kitaplara bakıyorlar! “Ne yapıyorsunuz?” deyince, ki ne de olsa İtalyanca bilmiyorlar, anlaşıldı ki arkadaşlar serinlemek için başka çare bulamamışlar. Ter içinde kaldığımız bir akşamüstü. Akşam yemeği yemek için oturduğumuz bir restoranda garsona sıcaklardan yakınınca, o da bize “Siz dün görecektiniz buraları; 450 C idi”. Bu durumda içimizi bir umut dalgası sardı, havalar normalleşir mi acaba? Bundan böylesi umuda pedal! Bağışların artması, yolculuğumuzu salimen tamamlayabilmemiz, ve Savurlu çocuklara “Tasarım ve Beceri Atölyesi” hediye edebilmemizdir umutlarımız…
Yazan: Mazhar Çelikoyar






