30 Haziran 2019 Büyük an başladı, çölde vaha, İtalyan ailenin konukseverliği, asfaltta omlet

GBI başladı!

Aylardır heyecanla beklediğimiz an geldi. Bu sabah erkenden uyandık. Kahvaltılar yapıldı. Ceplere  yolluk yiyecekler dolduruldu. Benim ceplerimden birinde kuruyemiş, bir adet muz, bir protein barı, iki de enerji jeli vardı. Orta cebin içine yedek lastik, güneş kremi, gözlük camı silici, ve suya katılacak şekerli tuzlu toz karışım paketlerinden iki adet koydum. Sağ arka cepte cüzden ve pasaportla cepler tamam olmuştu.

Bavullarımızı topladık. Bisiklet kutularını ve çantalarını teslim ettik. Grupla buluştuk. Kaptan bize talimatlarını verdi. On kişilik bir grup olmamızdan dolayı birbirimizden kopmamamız için ve güvenli sürüşle ilgili konuşmalarını yaptı. Resimler, videolar çektik. Paylaştık çektiklerimizi çevremizle. Sevdiklerimizi aradık ve yollara koyulduk.

Her GBI etkinliği başlangıcında açılışa özel konuşmalar yapılır. Biz ise o konuşmaları beklemeden yola çıkmaya karar verdik. Ne de olsa bizi çok da ilgilendiren bir bölümü değildi, GBI Avrupa etkinliğinin açılış konuşmaları. Biz bisikletlerimizi sürmeye gelmiştik ve hazırdık. 

Yola koyulduk

Bugün Milano’nun kuzeydoğusundaki başlangıç noktasından hareket ettikten sonra doğuya yöneldik. Şehrin içinden çıkana kadar biraz daha karışık yollardan ve yavaş sürdük. 30. kilometrede bir kahve molası verdik.  Kahve derken asıl gereksinimimiz su idi; çokça su, başımızı ıslatma vs. derken molamızı tamamladık.

Çölde vaha

Sonra yollarda ilerledikçe güzergahın orta kısımlarında konumlanmış olması gereken, her GBI Avrupa sürüşünde yer alan, beslenme noktasını bulamadık. Sürdük bisikletlerimizi yolun ilerisinde bulabilmek umuduyla. Sürdükçe sürdük ve 63. kilometrede durduk. Küçük bir kasabada idik. Çok acıkmıştık, sularımız bitmişti, ve hava dayanılmaz sıcaktı. Yolda gördüğümüz bir tabelaya göre 400 C idi hava sıcaklığı.

Bulabildiğimiz bir kafeye girip görevlilere sorduk: “Yemek var mı?” Bu arada, İtalya’nın bu bölgelerinde İngilizce bilen çok az. Tarzanca anlaşmaya çalışıyoruz. Anlaşıldı ki, o kafede yemek yok. Bilmeyenler için yazayım, Avrupa’da Pazar günleri açık restoran-büfe-kantin vb. yemek bulabilecek yer bulma şansı milli piyangoda amorti kazanma şansından daha düşüktür desem meramımı anlatabilirim sanırım. 

Bu arada Erkan da ayrı bir yerde benzeri çabalar gösterirken bir beyefendi onu kendi evine davet etmiş. Erkan’ın durumu anlaması ancak adamın evine geldikten sonra gerçekleşmiş. Erkan da nazikçe daveti geri çevirmiş; ne de olsa grup olarak haylice kabarık bir sayımız vardı bir eve misafir olmamız için.

Benimse konuştuğum insanların danıştıklarından birisi hareketlendi ve benim arabasını takip etmemi istedi. Grup da beni izledi ve adamı izledik de izledik. Ana yoldan ayrıldık, güzergahımızdan uzaklaştık ve içimizi şüpheler kemirmeye başladı. Acaba yanlış mı anlaşılmıştık yine? Sekizinci kilometrede bizi bir pizzacıya getirdiğinde biz sıcaktan, susuzluktan, ve açlıktan bitap halde idik. Heyecanla daldık pizzacıya. Bolca su içtik, pizzalar yedik, üstümüzü başımızı ıslattık. Çölde vaha bulmuş gibi idik.

İtalyan ailenin konukseverliği

Kendimize geldikten sonra yeniden yollara koyulduk. GBI sürüşlerinde bisikletlerimize monte ettiğimiz yol bilgisayarlarından navigasyon yardımı alırız. Ancak güzergah dışına çıkınca işimiz zorlaşır. Güzergah dışına çıktığımızda hemen geri dönüp güzergahı bulup yolumuza devam etmeye bakarız. Bu kez dolambaçlı yollardan gelmiş ve güzergahtan haylice de uzaklaşmıştık!

Neyse, bu yazıyı yazabildiğime göre sizin de tahmin edebildiğiniz gibi yolumuzu bulduk. Geriye 30 km. kadar yol kalmıştı. Bu mesafe bizim için çok sayılmasa da sıcaktan perişan olmuştuk. Öyle ki, varış noktasında 15 km. kala grup mola yeri aramaya başladı. Köylerden geçtiğimiz için herhangi bir tesis de yok. Erkan o sırada bahçesini sulayan bir adamı gözüne kestirdi ve gidip ondan su istedi. Adam çok candan karşılamış ve bira önermiş!

Sonunda bizi evlerine aldılar. Evlerinin arkasında koca borulardan akan soğuk sulara daldırdık başımızı, kana kana su içtik ve kendimize geldik. Bu çok tatlı ve dost İtalyan ailesinin ismini hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz sanırım. İyilikler onlarla olsun.

Asfaltta omlet

Yeniden yollara koyulduk. Montichiari tabelasını görünce durduk ve çokça resim çektik. Hava öyle sıcaktı ki… Sanki fırında gibi idik. Aklıma asfaltta pişirilen yumurta örneği geldi. Bizde değişik isimler verilir. Tavada yumurta, omlet, göz

Hem bisiklet sürüp hem selfie çekmek göründüğü kadar da kolay değildir
Çöldeki vaha
Yola çıkarken..
Bir seifie de Hüseyin’den
Otel önünde buluştuk. Artık yola koyulmaya hazırız
Kavurucu sıcaklarda asfalt üstünde 95 km yol katettikten sonra su gibisi var mı?
Sait’ten de bir selfie
İtalyan ailenin bahçesinde
Montichiari’ye girişimiz
… ve vardık!

yumurta… Biz de asfaltta yumurta olmuştuk.

Sonunda varış noktamıza sorunsuz ulaştık. Bisikletlerimizi park ettik. Bir şeyler yedik içtik. Bavullarımızı alıp bizi otelimize götürecek otobüse bindik. Saat 19:15 olmuştu. Otobüsteki göstergeye göre dış ortam ısısı 390 C idi!

Yazan: Mazhar Çelikoyar

29 Haziran 2019 GBI Türkiye ikinci ekibi de Milano’ya vardı, birinci ekip günü dinlenerek geçirdi, ikinci ekipse terleyerek

il Mare di Milano
Light bir sürüş için hazırız.
Yüzlerdeki sırıtma ifadesi neden acaba? Nedenini bulmayı size bırakıyorum.
Light sürüşün üstüne serinlemek için dondurma. Hem de İtalyan!
Anıl & Hüseyin
Ekibimizin iki çiçeği
Bisikletini ilk toplayan Ayten oldu galiba?!
Hakan da mutlu görünüyor. O da “işlem tamam” diyor.
Navigli batı yönü
Navigli doğu yönü

Artçı ekip Milano’ya vardı

Ekibin geri kalanı bu sabah uçakla İtalya’ya geldi. Önce Bergamo havaalanı, oradan otobüslerle Milano’ya, sonra etkinlik oteline bisiklet kutularını bırakmak üzere uğrama, sonra da otellerine gidip bavullarını bırakmaktan oluşan çok aşamalı bir yolculuk yaptılar. 

Bu ekip Anıl, Hüseyin, Ayten, Erkan, Hakan ve kaptanımız İlhan’dan oluşuyor. Hakan bir gün önceki akşam bize katılmaya karar vermiş. Kerim’in katılamayacak olması üzerine ondan boşalan yere Hakan talip olmuş. Ve her şey son dakika olmuş. Dün gece 21:00’den sonra bisikletini ve bavulunu toplamış! Umalım ki pürüzsüz sürebilsin bisikletini. Geçen yıl ayağı kaymış ve kaburgasını kırmıştı, Hakan. Ona rağmen de sürmüştü bisikletini. 

Öncü kuvvetleri temsil eden Sait, Şefik ve ben ise o ekibi havaalanında karşılamak üzere bir hamle yaptıysak da otelimizin uzaklığı bizi gerisin geri dönmek zorunda bıraktı. Biz de bisikletlerimize binip otelin yanıbaşındaki gölü turlamayı seçtik. İyi ki öyle yapmışız.

Duomo

Yeni gelen ekip bizimle aynı yolu izlemiş. Yani önce bisikletlerini kutularından çıkarıp montajlarını tamamlamışlar. Sonra otellerine gidip eşyalarını bırakmış ve sonra da ver elini Duomo. Katedral önünde fotoğraflar, çevre gezisi ve bolca terleme! Yine de şanslı sayılırlar; düne göre bugün daha katlanılır bir sıcak vardı. 

il Mare di Milano

Göle verilen isim “il Mare di Milano”. Yani Milano’nun denizi. Eğer bu göl bir deniz ise dünyanın en küçük denizi olmalı. İnce uzun bir göl. Uzunlamasına sanırım 2 km kadar var. Enlemesine ise olsa olsa 300 mt.

İnsanlar çevresinde güneşleniyorlar, göle girenler var, gölde küçük su kaydırakları, su kayağı tesisleri,, kano, su bisikleti… Eh bizim de gözümüz gönlümüz açıldı. Ortalık temiz ve gürültüsüz. Müzik yayını yok!

Sait ve benim mayolarımız vardı. Şefik’e iki seçenek kalmıştı: ya mayosuz girecekti göle, ya da fotoğraf çekecekti. Şefik ne yaptı; yanıtını tahminlerinize bırakıyorum. 

Göle girmek iyi geldi. Biraz da basit bir şeyler yedik. Sonra da odamıza dönüp biraz kestirdik.

Lag

Officina 12’de yemekten

Lago di Lecco

Erkan’ı havaalanında çok yakın bir arkadaşı karşıladı: Çağatay. Dolayısıyla ikisi biraz birbirlerine zaman ayırma kararı ile bizleri bıraktılar. Akşam aldığımız rapora göre çok güzel bir göle gitmişler. Çağatay’ın motorsikleti ile bolca rüzgar yiyerek ve gazlayarak dolaşmışlar. Yarın Erkan bisikletini beğenmeyip çaktırmadan elektrik motoru takacak şüphesindeyim.

Soldan sağa Ali (şeker), Hakan ve kaptan İlhan
Erkan ve Laco di Lecco
Kim? Tanıdınız mı? O kaskla bisiklet süremez o!
İtalya’ya dondurma yakışıyor

Navigli Lombardi

Milano deyince katedraller ve onun yakın çevresi olarak görünen kısmı deyim yerinde ise kasvetli dahi sayılabilir. Bizi ne katedraller, ne çevrelerindeki marka mağazalar, ne müzeler, hiçbiri ilgilendirmiyor. Ekipçe bir araya gelmek için Milano’nun cıvıltılı bir yerini seçtik: Navigli Lombardi. Bir kanal kenarında sağlı sollu restoranlar, barlar, kafeler… Milano’da yaşayan bir Türk’ün önerdiği bir restoranı seçtik yemek için: Officina 12. 

Keyifli bir yemekten sonra en kısa yoldan tumba yatak. Yarın büyük an başlıyor!

Yazan: Mazhar Çelikoyar

Navigli

28 Haziran 2019 Kuzeybatı İstanbul’dan Güneydoğu İstanbul’a, Think positive, Afrika sıcakları

Milano’ya gidiş

Şefik ile otoparkta buluştuk. Daha önce arabalarımızı aynı otoparkta bırakmaya karar vermiştik. Ne de olsa otopark uygun fiyatlı idi. Biz de bisikletçiyiz, ne de olsa. Derdimiz konfor değil, pratik, çözümcü ve olanaklıysa ucuz olması. Bulduğumuz otopark tam da bu tanımlara uygundu. Taşıdığımız yük de herhangi bir araçla taşınacak gibi değildi ayrıca. İçine bisikletlerimizi sığdırdığımız kocaman bisiklet çantalarımızla gitmemiz gerekliydi.

Buraya kadar hazırlıklar aşaması sayılır. Yapmamış olduğumuz hazırlıksa aynı anda otoparkta olmak, orada buluşmaktı. Hoş bir rastlantı oldu, otoparka varmış olduğum anda önce Şefik’in bisiklet çantasını ve kırmızı bavulunu görmem, sonra da Şefik’le karşılaşmam. Arabalarımızı teslim ettikten sonra servisle alana gittik, bisiklet çantamızı ve bavulumuzu teslim ettik ve uçağımıza bindik. 

Aynı uçakta bizimle gelecek olan Sait ise sabah bir azizliğe uğramış olmasına rağmen uçağa yetişti. Azizlik de öyle böyle değil. Sait sabah kendisini götürecek olan araca binmiş ve arka koltukta oturduğu yerden yazışmalarına vermiş kendini. Ta ki havalimanına varana dek. Havalimanının girişinde fark ediyor ki yanlışlıkla İstanbul Havalimanına gelmişler! Bu aşamadan sonrası 31 dakika. O süre nasıl geçti; onu Sait’e sormak gerekiyor. İstanbul’un kuzeybatısındaki bir havalimanından güneydoğusundaki ve diğer yakadaki bir diğer havalimanına gelebilmesi ve uçağı yakalaması bir mucize! Sait’in bu GBI’da bisikletini sürmesi ve bu arada bolca bağış toplamasına kutsal melekler yardımcı olmuşlar anlaşılan. O halde bu yazıyı okuyan herkesten çokça bağış bekliyoruz. Bu arada, Sait Şefik ve bana başından geçenleri anlatırken “kimseye söylemeyin ama…” demişti. Siz de kimseye söylemeyin, emi?

Think positive

Milano’da havaalanından otele transfer de önceden çalışılmış olan bir konu idi. Bu konuyu aramızda Sait üstlenmişti. Birçok firma ile yazışmış, bu arada taşıyacağımız eşyanın boyutlarını belirtmiş ve sonunda bir firmada karar kılmıştı. Dün firmadan bir görevli ile yazışırken görevlinin bagaj boyutlarını bilmediğini fark etmesi üzerine yaptığı uyarılara karşısındakinin yanıtı: “We will manage somehow” (Hallederiz)!

Bu durum bizi düşündürmeye başladı.  Kara kara düşünceler içindeyken Şefik bir gezisinde Midilli’de kiraladığı araç ile ilgili bir anısını paylaştı. Arabasını kiraladığı yerden yol tariflerini almaya çalışmış Şefik. Anlatılanlar daha da kafa karıştırıcı olunca meramını anlatmaya çalışmış karşısındakine. O da ne derse beğenirsiniz? “Think positive. You can’t get lost. It’s just an island.”

Transfer

Derken uçağımız Milano’ya indi. Pasaport kontrolü, bavullarımızı ve bisikletlerimizi aldık. Ve bizi aldı bir heyecan. Bizi karşılayacaklar mı? Karşıladılar diyelim; araç eşyamızı alacak kapasitede olacak mı? Halledebilecekler mi? Neyse ki, halloldu. Ama ucu ucuna sığarak bizi karşılayan minibüse bindik.

Otelimize geldik. Odalarımıza bavullarımızı koyar koymaz ilk işimiz bisikletlerimizi çantalarından çıkarıp monte etmek oldu. Onu da yaptıktan sonra iyice acıkmış olarak Milano şehir merkezine giden bir otobüse bindik. 

Afrika sıcakları

İşte burdan sonrası “hamama giren terler” oldu. İyi de, biz hamama girmedik ki! Biz Milano’dayız. O ne sıcak öyle. Bir ara Sait ve Şefik bir kitabevine girdiler. İtalyanca kitaplara bakıyorlar! “Ne yapıyorsunuz?” deyince, ki ne de olsa İtalyanca bilmiyorlar, anlaşıldı ki arkadaşlar serinlemek için başka çare bulamamışlar. Ter içinde kaldığımız bir akşamüstü. Akşam yemeği yemek için oturduğumuz bir restoranda garsona sıcaklardan yakınınca, o da bize “Siz dün görecektiniz buraları; 450 C idi”. Bu durumda içimizi bir umut dalgası sardı, havalar normalleşir mi acaba? Bundan böylesi umuda pedal! Bağışların artması, yolculuğumuzu salimen tamamlayabilmemiz, ve Savurlu çocuklara “Tasarım ve Beceri Atölyesi” hediye edebilmemizdir umutlarımız…

 

Yazan: Mazhar Çelikoyar

Şefik, Sait ve ben körükten uçağa doğru ilerlerken
Şefik ile yanyana yolculuk yaptık. Sait yanımızda değildi ama, tişörtüm onunla okuduğum okuldan olduğuna göre o da yanımızda sayılır!
Şefik çarçabuk bisikletini monte etti. Sonra da bisiklet çantasını katlayıp kenara kaldıracak. Adam pratik! Okan görseydi ne derdi acaba?
Bisikletleri monte ettiğimiz oda sıcaktı. Eh, Sait haklı o halde. Üstünü çıkarıp öyle çalıştı.
Eh, Sait okuldan ağabeyimdir. Ben de onu örnek aldım. Sıcaktan ter içinde kaldık, ama bisikletlerimiz de gıcır gıcır, yollara hazır artık

8 Temmuz 2018 – Yuvaya dönüş

[av_heading heading=’Yuvaya dönüş’ tag=’h1′ style=” size=” subheading_active=” subheading_size=’15’ margin=” margin_sync=’true’ padding=’10’ color=” custom_font=” av-medium-font-size-title=” av-small-font-size-title=” av-mini-font-size-title=” av-medium-font-size=” av-small-font-size=” av-mini-font-size=” av_uid=’av-jjgswp78′ custom_class=” admin_preview_bg=”][/av_heading]

[av_textblock size=” font_color=” color=” av-medium-font-size=” av-small-font-size=” av-mini-font-size=” av_uid=’av-jijwddsc’ custom_class=” admin_preview_bg=”]
Bu sabah saat 04:00’de uyandık. 04:30’da otobüsümüze eşyalarımızı koyduk ve hava alanına gittik. İşlemlerimizi yaptık, uçağımıza bindik. Uçtuk, memleketimize, güzelim memleketimize döndük. Bir güzellik de alanda yaşadık. TEGV çalışanları bizi karşılamaya gelmişlerdi. Ne tatlılardı… Bir Pazar günlerini hava alanı cümbüşü içinde bizleri karşılayacakları birkaç dakika için harcamaktan kaçınmamışlardı. Gencecik gönüllüleri de var TEGV’in, haylice kıdemlileri de. Onlar bizim gibi, Umuda Pedal ekibi gibi ortak ülküleri için dayanışmakta en ufak bir tereddüt göstermiyorlar. 

Coşkuluyuz, gururluyuz, yorgunuz, sevinçliyiz ve umutluyuz! 
[/av_textblock]

7 Temmuz 2018 – Lübeck-Hamburg GBI’da son günümüz, ülkeler arasında yardım toplamada elde ettiğimiz derece, bizi karşılamaya gelenler, pılımızı pırtımızı topladık, ayakkabı tanrısı sonunda Erkan’ı affetti, firelerimiz, teşekkürlerimiz ve son akşam.

[av_heading heading=’Lübeck-Hamburg GBI’da son günümüz, ülkeler arasında yardım toplamada elde ettiğimiz derece, bizi karşılamaya gelenler, pılımızı pırtımızı topladık, ayakkabı tanrısı sonunda Erkan’ı affetti, firelerimiz, teşekkürlerimiz ve son akşam.’ tag=’h1′ style=” size=” subheading_active=” subheading_size=’15’ margin=” margin_sync=’true’ padding=’10’ color=” custom_font=” av-medium-font-size-title=” av-small-font-size-title=” av-mini-font-size-title=” av-medium-font-size=” av-small-font-size=” av-mini-font-size=” av_uid=’av-jjgsv0jj’ custom_class=” admin_preview_bg=”][/av_heading]

[av_textblock size=” font_color=” color=” av-medium-font-size=” av-small-font-size=” av-mini-font-size=” av_uid=’av-jijwddsc’ custom_class=” admin_preview_bg=”]
GBI etkinliğindeki son günümüz. Bugün önümüzde daha kısa bir yol vardı. Ancak bu arada yolu öğle saatlerine kadar da yapmamız gerekiyordu, ki birlikte sürüşe yetişelim ve Hamburg’a polis eskortunda, bir bisiklet korteji halinde, şarkılarımız söyleyerek, sevinçle, birbirimizi kutlayarak girelim. 

Sabah erken kalkıp kahvaltı. Otobüsle kamp alanına gidiş. Bisikletlerimizle birlikte 60 km.ye yakın bir yol sürdük ve bir de öğrendik ki grup kaptanımıza bildirilmiş olan saatten daha erken hareket etmiş. Eh, kaçırmıştık ama yapacak bir şey yok. Navigasyonlarımızı kullanarak Hamburg’da sürüşün bittiği alana vardık. 

GBI sonunda ortam çok neşeli oluyor. Bir de bir tören yapılıyor. GBI düzenleyicilerinin gururlandıkları konu, bu organizasyonla birlikte önemli oranda yardım hareketine vesile olmaları. Bu yıl biz ülkeler arasında toplam yarattığımız kaynakla üçüncü, katılan bisikletçiye oranla da ikinci sırayı almışız. Bu da bizim için ayrı bir gurur. Yalnızca birlikte, birbirimizi sürekli kollayarak, dayanışma içinde, değer vererek, saygı ile, dostlukla, ve keyifle sürmemiş, aynı zamanda kaynak yaratmada da büyük başarı göstermiştik. Bütün arkadaşlarımla gurur duyuyorum. Destekçilerimize de sonsuz teşekkür borçluyum. Bizi bu başarının bir parçası yapmışlardı. Çocuklarımıza Maker ortamları sağlayabilecektik artık.

Bu arada öğrendim ki, liseden büyüklerimizden bir arkadaşım ve eşi bizi karşılamaya gelmişler. Ben bu yılki sürüşümde aynı liseden bir arkadaşımla birlikte sürme şansı yakalamıştım. Serdar ve eşi Sumru Akçalı da bizi karşılayarak çok mutlu ettiler. Biz de heyecanla onlara yaptıklarımızı anlattık. Bizden ve törenden haylice etkilenmişlerdi; bakarsınız seneye onlar da katılırlar. 

Biz büyük ekip birbirimize sarıldık, kutladık. 10. yıl marşını, İzmir marşını söyledik gürül gürül. Fotoğraflar çektik. Anlattık da anlattık birbirimize. Çok heyecanlı idik. Bitirmiştik. Tamamlamıştık. Ve mahzunduk. Karışıktık. Yedi gündür, haftanın hangi günü olduğunu dahi unutturan, dünyayla ilişiğimizi kesmişçesine dolu dolu, yoğun, tempolu ve birlikte geçirdiğimiz süreç sonlanmıştı. Her son gibi bu sonun da acıtan bir yanı vardı.

Son akşamımızı da otele yerleşip yemekle geçirdik. Mahzunduk. Ama olsun. Artık evlerimize, yaşam düzenimize, ülkemize, işimize, eşimize, çocuklarımıza, sevdiklerimize dönme zamanıydı. Çocukluğumuzda okuduğumuz çizgi romanlar olurdu. Romanlardaki kahramanlar bazı serüvenlere girişir ve o sayfaları biz de hızla, heyecanla okur, sayfa arkasına sayfa çevirirdik. Serüvenler sonunda biter ve kahramanlarımız evlerine dönerlerdi. Ta ki bir dahaki serüvenlerine dek. Bizim de bu serüvenimiz burada bitti, bir dahakine kadar.

Bu arada belirtmeliyim, Erkan’ı ayakkabı tanrısı sonunda affetmiş. O sayede ayakkabılarına kavuştu ve Türkiye’ye ayakkabıları ayaklarında gelebilecek!

Bunca yolu firesiz yaptığımızı söyleyemeyeceğim. Bir arkadaşımız düşerek kuyruk sokumu kemiğini kırdı ve ne yazık ki etkinliği tamamlayamadan bıraktı. Bir arkadaşımız düştüğünde kafasını yere kaskını kıracak kadar şiddetli çarptı, bilinç kaybı ve geçici olarak anı hatırlayamama (amnezi) yaşadı, hastaneye götürüldü, doktor kontrolü ve bilgisayarlı tomografi incelemeleri sonucunda önemli bir sorunu olmadığı anlaşıldı ve sonra aramıza dönerek bisikletini kullanmayı sürdürdü. Ufak tefek düşmeler çokça yaşandı. El parmaklarını bitiştiremeyenler, ellerinde uyuşukluk yaşayanlar, popolarında yaralar çıkanlar, orası burası ağrıyanları, kaskatı bacak kaslarından dolayı yere çömelemez hale gelişimizi firelerden sayamayacağım. Türkiye’ye eksiksiz dönebildik. Kırığı olan arkadaşımızın en kısa zamanda iyileşmesini ve bisikletiyle aramıza dönmesini diliyoruz. 

Yollarımızı katederken, hayli zorlu bir tempoyu sürdürürken emin olabilirsiniz ki içimizde iki duyguyu yoğun şekilde yaşadık: teşekkür ve umut. Teşekkür borçluyuz, bizi destekleyenlere, bağış yapanlara, sponsorluk yapmış olanlara, dolaylı ya da doğrudan sürecin içinde yer alanlara. Şefik ve ben Florence Nightingale Hastanelerine, başta CEO Prof. Dr. Cemşid Demiroğlu ve COO Dr. Sinan Aran olmak üzere, kurumumuzun tüm çalışanlarına teşekkür borçluyuz. Bizim arkamızda yer aldılar ve hastalarımıza, topluma vereceğimiz mesajları kurum olarak hep benimsediler. Eşlerimize, ailelerimize teşekkür borçluyuz. Onlar da ülkümüzün, umutlarımızın içinde yer aldılar. Son olarak da Umuda Pedal ailesine teşekkür etmeyi istiyorum. Dayanışma, omuz omuza verme, azimle ilerleme ve küçük sevinçlerle mutlu olmayı gördüm hepinizde. İyi ki varsınız.
[/av_textblock]

6 Temmuz 2018 – Maribo-Lübeck İçinden tren çıkan feribot, odaklanmamla yalnızca önümdeki bisikletlinin pedal hareketlerini, zincirini ve yeri görüyor olmam, rüzgara karşı, güzel bir gölün çevresinde yemek, yorgunluk iyice birikti, otelde yemek yok, bu etkinliğin en uzun sürüşü ve bugünkü sürüşümü sevgili eşime adıyorum

5 Temmuz

[av_heading heading=’Maribo-Lübeck İçinden tren çıkan feribot, odaklanmamla yalnızca önümdeki bisikletlinin pedal hareketlerini, zincirini ve yeri görüyor olmam, rüzgara karşı, güzel bir gölün çevresinde yemek, yorgunluk iyice birikti, otelde yemek yok, bu etkinliğin en uzun sürüşü ve bugünkü sürüşümü sevgili eşime adıyorum’ tag=’h1′ style=” size=” subheading_active=” subheading_size=’15’ margin=” margin_sync=’true’ padding=’10’ color=” custom_font=” av-medium-font-size-title=” av-small-font-size-title=” av-mini-font-size-title=” av-medium-font-size=” av-small-font-size=” av-mini-font-size=” av_uid=’av-jjgsspib’ custom_class=” admin_preview_bg=”][/av_heading]

[av_textblock size=” font_color=” color=” av-medium-font-size=” av-small-font-size=” av-mini-font-size=” av_uid=’av-jijwddsc’ custom_class=” admin_preview_bg=”]
6 Temmuz

Bizim GBI etkinliği süresince yaşadıklarımız birbirinin neredeyse aynısı peşpeşe 24 saatlik zaman dilimlerinden ibaret oluyor. Sabah kalkar kalkmaz temel gereksinimler, sonra bisiklet giysilerini giyinme ve bavulu hazırlayıp otelin girişine taşımamız, kahvaltı, otobüsle kamp alanına gidiş. Kamp alanında bisikletimizi almamız, sonra da grupla birlikte yola çıkmamız, parkuru tamamlayıp kamp alanına varmamız, bisikletlerimizi park etmemiz, bavulumuzu alıp otobüse binmemiz, otele yerleşmemiz. Sonra da yemek yiyecek yer bulmamız. Sonra da yatmamız. Burada değişen şey coğrafik bölge ve otelin ismi oluyor. O da bizi pek ilgilendirmiyor. 

Bu sabah erkence çıktık. Feribota bineceğimiz limana kadar sürdük. Feribot kalkmamıştı ama her nedense bizi almadılar. Orada bizi 45 dakika kadar beklettiler. Biz de bolca rüzgar yedik beklerken. Neyse yeni bir feribot yanaştı ve kocaman ağzını açtı. İçinden de kocaman bir tren çıktı. Saydım; tam 5 vagon! Bu arada üst katına yanaşan bir köprü vapura doğru kendisini biraz daha aşağı doğru eğerek üst kata dayandı. Tırlar, otobüsler, tren alt kattan, arabalar üst kattan vapuru terk etti.   Vapura ilk girense yeni bir tren oldu. Sonra kamyonlar, arabalar vs. derken sonunda bizi aldılar. Üşümüştük. Hemen vapurda bulabildiğimiz kek vb. gıdalarla ve sıcak içeceklerle ısınmaya baktık. 

Vapur yanaştıktan sonra vapurdan indik. Yola koyulduk. Biz bugün 5 kişilik bir ekip yapmıştık. Katılanlardan ben hariç hiçbiri 160 km.lik sürüş yapmış değildi. Birlikte sürmeye başladık. Bir ara fark ettim ki, bisikletimi sürerken önümdeki bisikletçinin pedal hareketleri ve zincirinden başka bir ye ne görüyor, ne de düşünüyordum. Çok ilginç geldi bana, bu derece odaklanmam. Kuşkusuz pek çok yararı var odaklanıyor olmamın. Zihinsel olarak pek çok düşünceden arınırken belki de bir temizlenme, dinlenme sağlıyordu. 

Geçtiğimiz yaz bir kitap okumuştum: Rüzgara Karşı. Yazarı Juliana Buhring. Bisikletiyle dünya turunu kısa bir sürede yaparak Guiness rekorlar kitabına girmiş. Müthiş bir performans. Bu arada kitaba adını veren ise, bu turu yaparken doğudan batıya doğru bisikletini sürmüş olması. Zira yerkürenin hakim rüzgarları batıdan esiyor. 

Biz de bugünkü sürüşümüzde büyük oranda batı ve güneybatıya doğru sürerken rüzgar bizi yormaya çalıştı da çalıştı. Çok yorucu idi. Parkurumuzun en batı noktasına geldiğimizde takadim kalmamıştı. Ekiptekiler de çok yorgundu ama belli ki en yorgun bendim. O sırada bir göl kenarına geldik. Çok güzel bir göldü. Çevresi yemyeşil, ortam gürültüsüz, temiz, gölde yelkenliler, göl çevresinde az sayıda hoş görünümlü evler… Bu manzaranın tadını çıkarmaya karar verdik. Acıkmıştık da. Oturduk, yemeklerimizi yedik ve biraz dinlendik.

“Eh, yolcu yolunda gerek” diyerek yola vurduk kendimizi yeniden. Günlerin yorgunluğu üstümüzde. Bu yorgunluk yalnızca kas yorgunluğu. Selede rahatsız olan yerlerimiz, sırtımız, kollarımız, motivasyonumuz. Neyse ki artık doğuya dönmüştük ve rüzgar bu kez bizi arkamızdan iterek yardımcı oluyordu. Geriye kalan 50 km.yi çok da zorlanmaksızın tamamladık. 

Kamp yerine geldiğimizde bizden önce gelmiş olanlar bizi coşkuyla karşıladılar. Ne de olsa 160 km. tamamlamıştık. Bisikletlerimizi park etmemiz, bavullarımızı alıp bizi otelimize taşıyacak otobüse koymamız, otelimize varmamızla saat 21:00’i bulmuştu. Duşlarımızı alır almaz otel yakınlarında açık olarak bulabildiğimiz tek restorana gittik. Restoranın adı Balkan Grill. Sahipleri bir Arnavut ve bir de Alman. Türk yemekleri veriyorlardı, ancak ellerinde yalnızca köfte kalmıştı. Köfte ile karnımızı doyurduk. Sonra otele dönüp doğrudan yatak ve e-ee.

Günlerdir 100 km.yi aşan mesafeler bisiklet sürmüştük. Bugün en uzun ve aynı zamanda rüzgardan ötürü en zorlu sürüşümüzü yapmıştık. Bu benim için bir başarı kabul edilirse şayet, bu başarımı sevgili eşime, beni koşulsuz destekleyen melek eşime adıyorum.
[/av_textblock]

5 Temmuz 2018 – Hangi gün olduğunu bilmeyişimiz, Şefik düşen bir arkadaşımızla hastanede ilgilendi, rüzgar her zaman dost degil, bisikletli teyze, beşinci gün geride kaldı, çalınan garmin, kıtıpiyos hotelimiz, restoranların çoğunun Türkler tarafından çalıştırılıyor olması, Danimarka’da taksi yokluğu, Erkan’ın ayakkabı tanrısı ile arasının hala bozuk olması, takım liderleri toplantısı, bugünkü sürüşümü tatlı kızlarıma adadım

5 Temmuz

[av_heading heading=’Hangi gün olduğunu bilmeyişimiz, Şefik düşen bir arkadaşımızla hastanede ilgilendi, rüzgar her zaman dost degil, bisikletli teyze, beşinci gün geride kaldı, çalınan garmin, kıtıpiyos hotelimiz, restoranların çoğunun Türkler tarafından çalıştırılıyor olması, Danimarka’da taksi yokluğu, Erkan’ın ayakkabı tanrısı ile arasının hala bozuk olması, takım liderleri toplantısı, bugünkü sürüşümü tatlı kızlarıma adadım’ tag=’h1′ style=” size=” subheading_active=” subheading_size=’15’ margin=” margin_sync=’true’ padding=’10’ color=” custom_font=” av-medium-font-size-title=” av-small-font-size-title=” av-mini-font-size-title=” av-medium-font-size=” av-small-font-size=” av-mini-font-size=” av_uid=’av-jjgsow4h’ custom_class=” admin_preview_bg=”][/av_heading]

[av_textblock size=” font_color=” color=” av-medium-font-size=” av-small-font-size=” av-mini-font-size=” av_uid=’av-jijwddsc’ custom_class=” admin_preview_bg=”]
5 Temmuz

Bu sabah her zamanki gibi erken kalktık. Hazırlandık. Kahvaltımızı yaptık ve ilk sefer saati olan 07:30 otobüsü ile GBI kamp alanına vardık. Gruplar dünden belirlenmişti. Şefik “Ali Baba” grubunda yer alacak, bense biraz daha uzun bir parkuru hedeflemiş olan üçlünün içinde yer alacaktım. Bu arada, ilk gün önümdeki bir arkadaşın arak tekerine çarpmam sonucu düşmüştüm ve o sırada ön tekerimde hafif bir yamukluk gelişmişti. O yamukluğu yapmaları için vermiş olduğum tamircilerse bizden daha ekabirlerdi; kamp alanına gelmeleri biraz zaman aldı. Neyse ki geldiler ve tekerimle ilgili düzeltmeleri yaptılar ve yola koyulduk. 

Bu arada fark ettim ki, haftanın hangi günü olduğunu bilmiyordum. Yalnızca hedefimize kilitlenmiştik Beşinci gündü. Donanımlarımız eksiksizdi. Parkuru biliyorduk ve geriye kalan tek şey dikkatle, enerjimizi koruyarak, ekipçe hedef noktamıza bisikletlerimizi sürmekti. Evet ama bugün günlerde ne idi? Bu yazıyı yazarken bile hatırlayamadığım bir ayrıntı idi, günün ismi. Bizim için günün kaçıncı olduğu önemli, yolla ilgili ayrıntılar önemli, yemek tedariki önemli, vb.

Şefik ve arkadaşları yol alırken bir arkadaşımız düşmüş ve kafasını fena çarpmış. Öyle ki, kask kırılmış! Neyse ki kask korumuş. Düşen arkadaşımız bir süre tam kendisine gelememiş ve kısa süreli amnezi (unutkanlık) yaşamış. Hemen ambulansla hastaneye taşınmış. Muayeneler, bilgisayarlı tomografi, vs. derken önemli bir sorunu olmadığını öğrenerek avunduk. Ama hepimiz de çok üzülmüştük. Şefik de çok sarsılmıştı. O, bugün, dolayısıyla, bisikletine de binememiş oldu. 

Bugün haylice rüzgarlı ve bulutlu bir gündü. Genelde kuzey ve batıdan esen rüzgarlar vardı ilk günlerde. Bizim de sürüş aksımız kuzeyden güneye doğru olduğu için rüzgar işimize yaramadı diyemem. Bugünse güney ve batı rüzgarları vardı, karşımızda. Çarptı da çarptı rüzgarlar bize. Hızımızı kesti, yorgun düşürdü. Dün o kadar güneş ve sıcaktan rahatsız olmuşken, bugün de üşüyerek yol alıyorduk. 

Yolun bir aşamasında iki kara parçası arasında 3 km.den uzun bir köprüden geçmemiz gerekti. Sağımızda gelen sağlam bir batı rüzgarı bizi hem üşüttü, hem de bozuk zeminde, dar kulvarda ilerlemizi savrulmalarla zorlaştırdı. Bu halimize köprüyü geçmeye çalışırken bir de baktık ki karşıdan ak saçlı bir teyze bisikletine binmiş, bizim geldiğimiz yöne doğru gidiyor! Şaşırdık doğrusu. Soğuk, rüzgar, bozuk zemin, bisiklet kullanmanın zorlukları belli ki onun için hiç de konu değildi.

Beşinci günü neyse ki başkaca bir kaza olmaksızın tamamlayabildik. Uzaktan sanılabilir ki, basit bir iş yapılıyor. Hiç de öyle değil. Rahatlıkla diyebilirim; bu etkinlikte yer alan herkes kendini aşan boyutta çaba harcıyor. Dile kolay, günlerdir yüz km.nin üstünde yol sürmekte, pek çoğu daha önce hayatında toplam yüz km. bisiklet sürmemiş olan insanlar. Bu arada belirtmeliyim; bu yılki hedefimiz, TEGV ile birlikte çocuklara “Makerlab” için kaynak oluşturma, her birimizin kendisini daha da azimle yollara vurması demek oluyor. 

Bunca yolda tek vukuat tabii ki düşme ya da mekanik sıkıntılar olmuyor. Kerim’in bugün yol bilgisayarı Garmin çalınmış. Aynı dakikalarda fark ettim ki, benim de arka ışığım çalınmış. 

Maribo’daki kamp alanımıza vardıktan sonra, otobüsümüz bizi kalacağımız otele bıraktı. Otel kamp alanına haylice uzak; en az 10 km. arası var. Uzaklık önemli değil ama, otelde yemek servisi yok ve yakın çevresinde de karnımızı doyurabileceğimiz herhangi bir tesis yok. Bir taksi çağırdık ve otele 8 km. uzakta birkaç restoranın olduğu bir kasabaya vardık. Varmasına vardık da, restoranların çoğu saat 21:00’de kapanıyor ve müşteri kabul etmiyor. Gurmemiz Erkan parmak arası terlikleri ile zorlanarak koşturuyor, kapıları çalıyor ve üzgün bir şekilde geri dönüyordu. Bizse hem Erkan’ın durumuna hayıflanıyorduk, hem de yemek bulamayışımıza. Birkaç restoran dolaşıp sonuçsuz kaldığımız sırada Cafe Xanthos isminde bir yer bulduk. Açıktı ve yemek servisi yapabilirdi. Oturup yemeklerimizi seçeceğimiz sırada anladık ki restoran sahibi ve çalışanları Türktü. Canla başla bizi ağırladılar. Karınlarımızı güzelce doyurabildiğimiz gibi otelde kalan arkadaşlarımıza da yanımızda götürmek üzere yemek alabildik.

Otelimize dönebilmek için taksi aramaya başladık ki, taksi olmadığını öğrendik! Şaka değil. Taksi yok. Gecenin bir yarısı otelimizden haylice uzakta kalakalmıştık. Restoranın Türk sahibi ve çalışanları hemen devreye girdiler ve kendi araçları ile bizi otele bıraktılar. Onlara burdan bir kez daha teşekkürler. Bu arada, bizden daha önce otelden taksi ile o bölgede başka bir restorana gitmiş olan bir grup arkadaşımız da taksi bulamamış ve otele yürüyerek dönmek zorunda kalmış!

Neyse ki Erkan bizimle idi. Ayakkabısız haliyle nasıl yürürdü o yolları?…

Onun için bu akşam bu konuyu da aramızda konuştuk. Meğer Erkan bir mağazaya girmiş, ancak oradan bir ayakkabı beğenememiş. Onun için bu akşam ayakkabı tanrısıyla Erkan’ın arasını nasıl düzeltebileceğimize dair kafa yoracağız.

İlhan kaptan, diğer kaptanlar Gökhan ve Hasan ile takım liderleri Karakaş, Ali abi ve beni topladı. Bugünkü kazadan dolayı çok üzgündü ve nedenlerini sorguluyordu. Yarınki sürüşü, grupları, sürüş disiplinini ele aldı ve gruba deklare etti. 

Bugün 147 km. bisiklet sürdüm. Bu mesafeler aşarken kızlarımın varlıkları ile içimi ısıtmalarına, beni hep mutlu etmiş olmalarına bir anlamda teşekkür ediyor ve bugünkü sürüşümü onlara adıyorum.
[/av_textblock]

4 Temmuz 2018 – Gruplar, İsveç’ten sonra bambaşka bisiklet anlayışı ve daha yoğun yerleşim, Kopenhag, deniz kızı, bisiklet taksi, Koge, annem

[av_heading heading=’Gruplar, İsveç’ten sonra bambaşka bisiklet anlayışı ve daha yoğun yerleşim, Kopenhag, deniz kızı, bisiklet taksi, Koge, annem’ tag=’h1′ style=” size=” subheading_active=” subheading_size=’15’ margin=” margin_sync=’true’ padding=’10’ color=” custom_font=” av-medium-font-size-title=” av-small-font-size-title=” av-mini-font-size-title=” av-medium-font-size=” av-small-font-size=” av-mini-font-size=” av_uid=’av-jj9onflr’ custom_class=” admin_preview_bg=”][/av_heading]

[av_textblock size=” font_color=” color=” av-medium-font-size=” av-small-font-size=” av-mini-font-size=” av_uid=’av-jijwddsc’ custom_class=” admin_preview_bg=”]
Bu sabah gruplarımız, gruplarda kimin yer alacağı, grupları kimin yöneteceği ve isimleri belirlenmişti. Kaptan İlhan “Gaz” grubunun lideri olacaktı. Bir grup “Ali Baba” grubunda sürecekti. Gökhan kaptan “Gezi” grubuna liderlik yaparken bana da “Keyif” grubunu yönetmek düşmüştü. Kopenhag’a kadar bu iki grubu birleştirip “Keyifli gezi” olmasına karar verdik sonra. Bugün yolumuz da uzun değildi. Toplam 90 km. yol yapacak idik. Yolda sempatik bir köprüde durduk. Nilüfer yaprakları ile kaplı göl resimleri çektik. Kopenhag’a arıncaya dek dikkatimi çeken şey, bisikletlilerin her ne kadar çok sayıda olsalar da, İsveç’teki kadar hoşgörü ile karşılanmadığı idi. Kavşaklarda bisiklet ışıkları sayıca da azdı. Üstelik pek de İsveç’teki gibi nüfusça boş alanlarla karşılaşmıyorduk. Derken kendimizi Kopenhag’ın meşhur deniz kızının olduğu yerde bulduk Resimler çekildi. Arkadaşım Sinan’la buluştuk. Bisikletlerimizi uygun yerlere kilitleyerek yürümeye başladık. Sinan bize boğa heykellerini, yeni opera binasını, kraliçenin konutunu, tiyatro binasını, bisiklet köprüsünü gösterdi. Hava da çok sıcak ve aşırı güneşli idi. Günlerdir bizi cayır cayır yakan bir güneşe maruz kalmakta idik. Bugün de en fazlasıydı sanırım. Bacaklarımız kaskatı, ayaklarımızda yürümek için değil, pedala basma gücünü artırmak için tasarlanmış ayakkabılarla bir süre sonra yürümekten yorulmuş halde bir cafeye oturduk ve karnımızı doyurduk. Bir süre ekip gönlünce çevreyi dolaştı. Ben de Sinan’la biraz daha söyleştim. Buluşma saatimiz geldiğinde kendisinden bana taksi ayarlamasını rica ettim. O da beni bir bisiklet taksi ile bisikletlerimizi kilitlemiş olduğumuz alana kadar götürdü! Keyif grubu kanallarda tekne ile tur yapmış ve o nedenle gecikmeli olarak gelmişti. Öyle ki, bizden başka kimsenin bisikleti yoktu ortalıkta. Neyse yola koyulduk. Keyif grubu keyfince pedallara ağır ağır bastı. Kopenhag içinden çıkmak bizi her ne kadar yormuşsa da şehir dışı farklı idi. Bu kez bisiklet yolları yolun her iki yanında geniş geniş yer alıyordu. zorlanmadığımız yollardı. Sonunda Koge’ye vardık. Her zamanki rutinimiz, bisklet parkı, bavullarla otele girişi duş, yemek ve tumba yatak! Annem benim için zoru tatlılıkla başarmak, güzelleştirmek ve “anne” dediğimde içimin sıcacık duygularla dolması demek oldu. Benim bisiklet kullanmamı hala hayretle karşılıyor olsa da-sıklıkla takılıp “yarım akıllı” der- ona bugünkü sürüşümü adıyorum.
[/av_textblock]

3 Temmuz 2018 – Halmstad çıkışı, yeşilliklerin içindeki bisiklet yolları, çocuklaşan koca insanlar, rüzgar her zaman dost olmaz, İsveç’in en batısındaki deniz feneri, İsveç milli maçı, feribot yolculuğu ve Danimarka, nana

[av_heading heading=’3 Temmuz 2018 – Halmstad çıkışı, yeşilliklerin içindeki bisiklet yolları, çocuklaşan koca insanlar, rüzgar her zaman dost olmaz, İsveç’in en batısındaki deniz feneri, İsveç milli maçı, feribot yolculuğu ve Danimarka, nana’ tag=’h1′ style=” size=” subheading_active=” subheading_size=’15’ margin=” margin_sync=’true’ padding=’10’ color=” custom_font=” av-medium-font-size-title=” av-small-font-size-title=” av-mini-font-size-title=” av-medium-font-size=” av-small-font-size=” av-mini-font-size=” av_uid=’av-jj9o83hk’ custom_class=” admin_preview_bg=”][/av_heading]

[av_textblock size=” font_color=” color=” av-medium-font-size=” av-small-font-size=” av-mini-font-size=” av_uid=’av-jijwddsc’ custom_class=” admin_preview_bg=”]
Bu sabah yola erken çıkmaya kararlı idik. Ne de olsa uzun bir yolumuz vardı. Öyle ki, bir arkadaşımız (Mali) kaldığımız oteldeki kahvaltı servisinin 07:00’den 06:45’e alınmasını da sağlamıştı. Bu sayede 07:30’da, hiç gecikmeye tahammülü olmayan aksi Alman şoförümüzün bizi bırakıp gitmesine mahal bırakmayacaktık. Öyle de yaptık. Hızla hazırlandık. Bavullarımızı otelin kapısına taşıdık. Kahvaltımızı çarçabuk yaptık. Sonra otobüsümüzü beklemeye başladık. Zamanı gelmiş, otobüs gelmemişti. Beklerken sonunda otelin yanında, kapısından uzak bir yere geldi servis otobüsümüz. Otobüse binip kamp alanına gitmeyi ve orada da bisikletlerine atlayıp yollarakoyulmayı planlamışken, sabırsızlıkla ayaklarımızı yerlerde aşındırırken aksi Almanımız bizi almadı.

Merkez ofisle olduğunu sandığımız bir telefon konuşmasını öfkeyle yapıyor da yapıyordu. Neden sonra, haylice bizi bekletmiş olarak sonunda otobüse aldı ve sonuçta kamp alanına ulaşabildik. Bisikletlerimizle uzun bir süre Halmstad çıkışı yol kat ettik. Geçtiğimiz yerler sayfiye yerleri idi yine. İsveç’İn batı kıyıları boyunca güneye doğru bazen de köy yollarında geçtiysek de, yol kalitesi, yolda güvenlik duygusu eşsiz idi. Bir aşamadan sonra İsveç’te batıya doğru uzanan sivri bir burun için kuzeydoğu yönüne döndük. Bu aşamaya kadar daha kalabalık bir grup olarak birlikte sürerken bir grup daha hızlı sürmeye karar verdi. Bense onlara yetişme çabamın yetmediğini görüp arkadan gelen grubu da kontrol etmeye çalışırken grup kaptanımız arayıp benim grubun bir kısmına liderlik yapmamı istedi. Bizim her zamanki anlayışımız koşulsuz dayanışma olduğuna göre elbette üstüme düşeni yapacaktım. Arkadan gelen grubu bekleyerek sonraki bölümü birlikte sürmemizi sağladım
Öndeki grupla nasılsa bir noktada karşılaşırız düşüncesindeydim.

Batıya ve kuzeybatıya döndüğümüz aşamadan sonra bizi kuzeybatı rüzgarları karşıladı. Karşılamakla kalmadılar, bize hep eşlik ettiler! Eh, bu da hem bizi yordu, hem de hızımızı azalttı. Ama bırakmadık. Bu arada geri döneceğimiz ve yeniden rüzgarı arkamıza alacağımız noktaya ulaşmayı beklerken önümüze yokuşlar yokuşlar yokuşlar çıktı. Sonuçta batıya doğru uzanan bu yarımadanın en uç noktasına vardık. Bir deniz fenerinin altında önden hızla gitmiş olan ekibi birşeyler yerken bulduk. Biz de bulabildiklerimizi yedik ve sorduk neler yaptıklarını. Meğer gruptan bir arkadaş kopmuş, geri kalan üçlü ise farkında bile olmadan basıp gitmiş. Tek kalan Alpaslan tedirgin olmuşsa da kendi navigasyon yöntemleri ile deniz fenerine diğerlerinde önce gelmiş. Durumu öğrenince de kızgın bir sınıf öğretmeni edası ile onlara kızdım ve geri kalan parkurun
kopmadan gidilmesi için talimatlarımı verdim.

Deniz fenerinden sonraki yol güneydoğuya doğru idi. Bu kez rüzgar bize yardımcı oldu. Hızla kendimizi Helsinborg’da bulduk. Yol boyu da yazlık evlerin varlığına rağmen ortalığın tenha olmasına şaşarak geldik. Helsinborg’a bir geldik ki, nerdeyse tüm İsveç orada. Meğer bugün dünya futbol kupasında İsveç-İsviçre maçı varmış. Üstelik İsveç yenmiş ve üst tura çıkmış. O kalabalığın arasından zar zor ilerleyerek feribotumuza bindik ve ver elini Danimarka dedik! Sonrası bisikletlerin park edilmesi, bavulların alınması, otele gidişimiz, duş ve yemek. Bugün bana özel olarak ortaokul-lise yıllarından bir sınıf arkadaşımın beni eşi ile birlikte karşılaması ve yemeğe götürmesi oldu. Yemeğe giderken de telaş içindeler idi. Meğer Danimarka’da restoranlar akşamları 21:00’de kapanırlarmış. Neyse, bir yer bulduk ve çokça eskileri yad ederek, arkadaşlarımızın kulaklarını çınlatarak keyifli bir akşam yemeği yedik. Otel odama döndüğümde çok vakit geçmeden kendimi hemen yatağa attım. Gözlerim kapanıyordu. Bugünkü sürüşümü nanaya, yani cici anneme, ayınvalideme adıyorum. O çok iyi kalpli ve çok özel bir insan. İyi ki doğmuşsun nana!
[/av_textblock]

2 Temmuz 2018 Varberg-Halmstad Cep telefonunun darbeye karşı koruyucu etkisi, İsveç’te sayfiye tarzı, rüzgar, Cyrano restoran

Bu sabah erkenden hazırlandık. Bundan kastım, erken uyanıp bavulumuzu toplamamız, kahvaltılarımızı yapıp bizi kamp alanına taşıyacak otobüste yerlerimizi almamız. Bu her sabahın rutini. Sektirmeden ve gecikmeden yapmak gerek, yoksa enerji ve zaman kayıpları yaşamak demek olur. Otobüs şoförümüz de aksi aksi bir Alman. 30 saniye beklemiyor. Kornayı basıyor ve hızla ve hınçla hareket ettiriyor aracını. 

Otobüs bizi kamp alanına getirdi. Hakan otobüsün basamaklarından inerken çok kötü kaydı ve belinin sağ yanını basamaklara şiddetle vurdu. Hakan çok fit bir sporcudur. Ne olursa olsun, kaza geliyorum demiyor. Dakikalar sürdü kendini toplaması; belli ki canı çok yanıyordu. Bir ara elini formasının sağ arka cebine sokup cep telefonunu çıkardı. Cep telefonu düz şeklini yitirmiş, yay gibi olmuştu. Camı da paramparça idi. Avuntumuz cep telefonunun o sağlam darbeyi karşılamış ve azaltmış olması oldu. Bu darbeye rağmen Hakan bisikletine bindi ve bugünkü parkuru tamamladı. 

Yollara koyulmadan önce bugüne özel daha önceden kararlaştırdığımız üzere, üstümüzde Umuda Pedal formaları olduğu halde topluca resimlerimizi çektik ve yola koyulduk. Bugün kimse uzun parkuru seçmemişti. Yolumuz İsveç’in batı sahilleri boyunca kuzeyden güneye doğru uzanan 98 km.lik bir yoldu. Rüzgarlı bir gündü; bununla birlikte hakim rüzgarlar kuzeyden esiyordu. u da sürüş keyfimizi artırdı diyebilirim. Rüzgara karşı sürüyor olsaydık… İşte o zaman gün bitmek bilmezdi. Hoş, kuzey ülkelerinde yaz zamanı zaten bu günler bir türlü bitmiyor. Güneşin kararması 22:30’u buluyor!

Geçtiğimiz yollarda çok sayıda yazlık tipi yerleşke ve ev gördük. Düşündüm durdum. Yazlık zevki belli ki sadece bize özgü değilmiş. Bizde her ne kadar deniz suyu sıcaklığı daha yüksek, yaz gün sayısı daha fazla ise de bu insanlar soğuk havaya bizden çok daha alışık. Onlar için havanın güneşli olması eşine az rastlanır bir durum. Tadını çıkarmaya bakıyorlar, güneşli günlerin. 

Yol boyu yeşillik gani gani. Evler bakımlı. Bahçeler bakımlı. Yollar temiz. Biz de bu güzellikleri içimize sindirerek yolları kat etmeye baktık.

Halmstad’a varıp otelimize girdikten sonra duş, dinlenme derken yürüyerek şehrin merkezinde sempatik bir yer bulduk. Restoranlardan hangisi seçeceğimize gurmemiz Erkan karar vermeye çalışırken gözüne hoş görünen bir İtalyan restoranını seçti. Oturduk, yemek siparişi verirken bir de baktık ki restoran sahipleri ve çalışanları Türk! Bir de sıcakkanlı, ikramperver ve bonkör çıktılar ki… Yemekleri çok lezzetli. Her türlü nazımızı çektiler. Ve fiyatları çok uygun. Günlerdir İsveç’teki fiyatların yüksekliğinden dem vururken Cyrano restoran bize ilaç gibi geldi. Yirmi dört kişi orada yemek yedik. Hatta biraz fazla yedik. Ama çok güzel doyduk. Size de önerilir: Halmstad’da Cyrano restoran.